Tam da ‘Aydın Doğan’ın ham çökelekleri’ başlıklı yazımın yayınlandığı Cuma günü Aydın Doğan’ın ham çökeleklerinden biri güya kazan kaldırdı.
Mardinli zeybek Yılmaz Özdil, Aydın Doğan’a da diz çökmeyerek postayı koydu.
Yazdığı binlerce hakaret, nefret suçu dolu yazıdan bahsettiğimiz gün, nasıl olduysa Aydın Doğan (ismi gibi birden aydınlanarak) Mardinli zeybek Yılmaz Özdil’den yazısını içerdiği hakaretlerden dolayı değiştirmesini istemiş.
Bizim Mardinli zeybek Yılmaz Özdil diz çökmediği için bunu kabul etmemiş, yazısını geri çekmiş ve “Benim için Hürriyet defteri kapandı” diyerek postayı koymuş.
Gerek sosyal medyada, gerekse internet medyasında malum elemanlar var gücü ile çalıştılar. Bütün bu yaşananların ‘Tayyip Erdoğan’ın Aydın Doğan’a yaptığı baskı sonucu meydana geldiği’ söylemini köpürtmeye başladılar.
Başlattıkları bu kampanya karşısında AK Partili Salih Kapusuz açıklama yapmak zorunda kaldı. Kapusuz, yaptığı açıklamada; “Bu kadar süredir Yılmaz Özdil’in hakaret dolu yazılarını yayınlayan ve sahip çıkan yine Hürriyet değil miydi? Bu mesele ne basın özgürlüğü meseledir, ne de hükümetin sorunudur. Bu mesele, Özdil ile patronu arasındaki bir konudur ’’ dedi
Özetle; birileri bizim diktatör Tayyip Erdoğan’ın Aydın Doğan’a yaptığı zulmün faturasını, Mardinli diz çökmeyen zeybek Yılmaz Özdil’e kesildiğine inanmamızı istiyor.
Peki, yaşanan tüm bu komediye inanalım mı?
Aslında bu komedi pek de yeni bir şey değil.
Hafızamızı biraz zorlarsak bu senaryonun çok tanıdık olduğunu görürüz.
Şimdi 2009 yılını hatırlayalım isterseniz…
29 Mart 2009 seçimlerinde Doğan Medyası’nın tam kadro, bütün gücü ile desteklediği ve umut bağladığı CHP yine ağır bir yenilgi almıştı.
Tayyip Erdoğan o seçimlerden de güven tazeleyerek başarı ile çıkmıştı.
Seçim sonucu sonrasında medyada ana gündem; Tayyip Erdoğan’ın neden kazandığı, CHP’nin ise neden kaybettiği olmuştu.
Seçimler sonrası 2009 Ağustos ayında Doğan Medyası’nda şok yaratacak bir gelişme yaşanmıştı.
Bekir Coşkun, en son 29 Ağustos’ta yazdığı yazısının engellenmesi üzerine Hürriyet Gazetesi ile ilişkisini kesmişti.
Tanıdık geldi değil mi?
Yine seçim…
Yine CHP hezimeti…
Yine Aydın Doğan Medyası…
Ve yine Tayyip Erdoğan’ın kazandığı başarıyı gölgeleme çabası…
İşin ilginç tarafı Mardinli diz çökmeyen zeybek Yılmaz Özdil, o zaman Ayşe Arman’a verdiği röportajda Bekir Coşkun’un gazeteden gönderilmesiyle ilgili soruya şu cevabı vermişti: “Ben yazarım, basar değilim. Basma kararı, yöneticime ait. Bak bu mevzu gelmişken anlatayım, gazete yöneticilerinin herhangi bir yazarı işe alma hakkı olduğu gibi, işten çıkarma hakkı da vardır, yazıyı basma hakkı olduğu gibi, basmama hakkı da vardır. Aksini iddia eden, geri zekâlıdır. Ya da gitsin, kendisine matbaa kursun!”
Şimdi diz çökmeyen Mardinli zeybek Yılmaz Özdil’in Aydın Doğan’a posta koymasına inanalım mı?
CHP, Tayyip Erdoğa’a karşı 12 yılda dokuzuncu yenilgisinden sora muhalif kanadın öncülüğünde yükselen eleştiriler sonunda 5-6 Eylül tarihinde kongre yapma kararı verdi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, muhaliflerin kurultay çağrısına olumlu yanıt vermiş ve “merak etmesinler kurultayı toplayacağım” demişti. 5-6 Eylül tarihlerinde yapılacak kurultayda aynı zamanda CHP’nin parti tüzüğü de değiştirilecek.
Çok partili sisteme geçildiğinden bu yana her seçimden yenilerek çıkan CHP, bunun son 12 yıldaki 9 seçimde Tayyip Erdoğan’a karşı kaybetti. Yani CHP hem genel olarak, hem de Tayyip Erdoğan’a karşı yenilgi almaya alışkın. Aslında büyütecek bir şey yok, bu CHP için rutin bir siyasi sonuç.
Peki, bu tartışmalar neyin nesi? CHP neden kurultay kararı aldı?
Çok basit. Bu da seçim kaybetme rutinin bir parçası.
Her seçim yenilgisinden sonra CHP içindeki sözüm ona muhalefet sesini yükseltir. Demokrat CHP de bu tepkilere güya kayıtsız kalmaz ve kurultaya gider.
Peki, bu kurultaylarda seçimi kaybedenler görevi bırakır mı?
O bağırıp çağıran sözde muhalifler parti yönetimine tamamen hakim olurlar mı?
Yeni kadrolar göreve gelip, iktidar olmak için yeni politikalar üretirler mi?
Hayır, bunların hiç biri olmaz.
Çünkü CHP kurultayları mevcut yönetimin bir günah çıkarma ayini ve kaybedilen seçimin tabandaki gazını alma işleminden başka bir şey değildir.
Kaybedilen her seçimden sonra bu işler yapılır ve genellikle bir de tüzük değişikliği yapılır. Bunun sebebi de mevcut yönetimin kendini korumak için alacağı tedbirler içindir.
Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun kongre kararı alması söylendiği gibi parti için, demokrasi için alınan bir karar değildir.
Tek hedef bir sonraki kaybedilecek seçime kadar parti yönetiminde kalmak için günah çıkarma, gaz alma ve parti içindeki iktidarını pekiştirmek için ek tedbirler almaktır.
Kılıçdaroğlu da bunu kendinden önce bu yöntemi uygulayanlardan öğrendi.
Kaset operasyonu ile CHP’yi dizayn eden güçler, Kılıçdaroğlu’nu operasyon sonra statükonun yeni lideri olarak lanse ettiklerinde, partideki işleyişi ve izlenecek yolları ona öğretecek ve uygulayacak sağlam adamları yanına yerleştirdiler. Bu adamlar zaten yıllardır CHP’de bu işleri yapan, deneyimli ve tanınan politikacılardır. Parti tabanın rahatsız olmayacağı, şüphelenmeyeceği kişilerdir bunlar.
Peki, muhalifler ne olacak diye merak ediyorsanız söyleyeyim:
Onlar zaten mevcut partide, yönetimde olan ekip sayesinde siyasette var olmuş, biraz konum güçlendirme çabasında olan arkadaşlar. Bu talepleri azami düzeyde karşılaşınca susmaya dünden razılar.
Onun için bu kongre kararı ile bizi heyecanlandıracak bir durum yok.
Kafa aynı kafa, CHP aynı CHP.
Bırakın ‘sözde kongrelerle’ kendilerini kandırmaya devam etsinler. Yine ‘’Kongremiz bir demokrasi şöleni olarak yapılacaktır’’ desinler.
Yine “Bu sadece bir genel başkan seçme meselesi değil, Atatürk’ün koltuğuna oturacak lideri seçme kongresidir” desinler.
Yine “Biz mükemmeliz ama halk ahlak erozyonuna uğradığı için bizi anlamıyor” desinler.
Yine “Tayyip diktatör olduğu için biz kazamadık” desinler.
Statüko cephesinde değişen bir şey yok.
En iyisi; kaybedilecek sonraki seçimi bekleyerek, CHP’yi kendi haline bırakmak.
Onlar sözde kurultayları ile gaz almak için günah çıkarma ayini yaparak eğlenmeye devam etsinler.
Haydi, aslan CHP’liler kongreye…
Gazeteci Mustafa Nihat Yükselir yeni videosunda İstanbul Sözleşmesi neden gündeme geldi? başlığı ile istanbul Sözleşmesi…
İstanbul sözleşmesi sert tartışmalarla gündemdeki yerini koruyor. Tam adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi…
Gazeteci Mustafa Nihat Yükselir'in son günlerde en çok konuşulan Türkiye’de Sosyal Medya kapatılıyor mu? Sosyal…
Gazeteci Mustafa Nihat Yükselir, Cinsiyetçi ayrımcılık ve politik terörün mağduru kadınlar başlık videosunda Selahattin Demirtaş'ın…